16 Kasım 2016 Çarşamba

Kağıtlar

Kartları bir bir yerleştirdi. Dağılmamaları için çok dikkat ediyordu. Nefesini tuttu. Son parçaya sıra gelmişti. Kağıttan ev yapmak herkese kolay değildi ama eli alışmıştı bir kere. Son kartı da yerine koydu.
Hayatı gibiydi şimdi. Her şey yerli yerinde dengede. Ama bir nefes bile her şeyi dağıtmaya yetecek kadar kırılgandı aynı zamanda. Bir tanesini çeksem yer yerinden oynar diye geçirdi zihninden. Biliyordu, çok kereler denemişti bunu da. Arada yaptığı iş onu tatmin etmez, bir tanesini çekiverirdi kartların ve yaptığı kocaman evin yerle bir oluşunu seyrederdi.
Bu hastanede zaten yapacak fazla da bir şey yoktu. Kafasını toplaması için göndermişlerdi onu buraya. O ne demek onu bile bilmiyordu ya neyse. İnsanın kafası nasıl toplanır. Zihnin yerle bir olmuşken neresini toplayacaksın ki. Dolap mı bu içindeki kıyafetleri katlayıp yerleştiresin.
Onun da şalteri atmıştı bir gün işte. Sokaklara atmıştı kendini. Yarı çıplak hem de. Bağıra bağıra koşmaya başlamıştı. Neden böyle yaptığını bilmez haldeydi.
Onu bulduklarında bir arabanın, sanırım bir Doblo’nun altına atmak üzereydi kendini. Yaşlıca bir amca sakin sakin yanına yaklaşmış, “gel kızım gel, sakin ol” diyerek üzerindeki eski paltoyu sarmıştı bedenine. Kucaklamıştı sonra onu. O da kendini bırakmıştı.
Bir kuş gibi titriyordu. Amca “geçti, bitti, korkma” dedi ona. Yüzüne baktı amcanın. Geçmediğini biliyordu ama bir ferahlama duyduğu kesindi. Atmıştı işte içinde birikenleri. Ambulans geldiğinde de aynı sakinlik vardı üzerinde. Hiç itiraz etmeden bindi. Sessizce dinliyordu ne denirse.
Sonra işte. Sonrası buradaydı. Beyaz koridorlar, floresan ışıkları ve oyun kağıtları. Kocaman evler yapmaya burada başlamıştı.


Fotoğraflarpixabay.com

Hiç yorum yok: