
Işığın altında sessizce bekliyorlardı. Gözleri birbirine kilitlenmişti. Gece karanlığında kendini bile zor aydınlatan sokak lambasının altı serindi. Lambanın etrafında gece sisi bir hare oluşturmuştu. Soğuktan kaçan birkaç böcek ışığın etrafında dönüp duruyor, Arnavut kaldırımı sokağa garip gölgeler bırakıyordu.
Nereden estiği bilinmeyen serin rüzgar kadının eteklerini uçuşturuyor; adamın kısa, ince, kedi tüyü gibi saçlarının arkasını hafif hafif havalandırıyordu. Elleri üşümüş gibi kızarmıştı kadının. Burnu da ama o sarı ışıkta uzaktan fark edilecek gibi değildi.
Gece iyice
üzerlerine çökmüş bir battaniye gibi sarmıştı çevrelerini. Etrafta hiç ses
duyulmuyordu. Sadece lambanın ince vızıltısı geliyordu kulaklarına. Öylece
kalmış birbirlerinin gözlerinin içinde kaybolmuşlardı sanki.
Dakikalar
geçiyordu ama ikisi de kıpırdamadan duruyorlardı. Gözlerini kaçırmadan öylece
bakışıyorlardı. Sanki biri bir şey diyecek olsa ışık sönecek, hava
aydınlanacak, etraftaki bina çirkinliği, çöpler, kirlenmiş çamurlanmış sokak
kedileri ortaya çıkıverecekti.
Onlar geceyi
devam ettiriyorlar, karanlığın altına saklanıyorlardı. Lambadan yayılan ışıksa
onların bu gizemli havasını korumak ister gibi sadece kendini aydınlatıyordu.
Zamanı durdurmuş
gibiydiler. Üçü de. Adam, kadın ve lamba. Nefesler tutulmuş bir şey olmasını
bekler gibi. Belki birazdan üzerlerinde bir ufo belirecek ikisini de alıp
götürecekti. Belki de o anda tepelerine beklenmedik bir bomba inecek dünya un
ufak parçalara ayrılacaktı.
Fotoğraf: pixabay.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder