14 Kasım 2016 Pazartesi

Lamba



Işığın altında sessizce bekliyorlardı. Gözleri birbirine kilitlenmişti. Gece karanlığında kendini bile zor aydınlatan sokak lambasının altı serindi. Lambanın etrafında gece sisi bir hare oluşturmuştu. Soğuktan kaçan birkaç böcek ışığın etrafında dönüp duruyor, Arnavut kaldırımı sokağa garip gölgeler bırakıyordu.

Nereden estiği bilinmeyen serin rüzgar kadının eteklerini uçuşturuyor; adamın kısa, ince, kedi tüyü gibi saçlarının arkasını hafif hafif havalandırıyordu. Elleri üşümüş gibi kızarmıştı kadının. Burnu da ama o sarı ışıkta uzaktan fark edilecek gibi değildi.

Gece iyice üzerlerine çökmüş bir battaniye gibi sarmıştı çevrelerini. Etrafta hiç ses duyulmuyordu. Sadece lambanın ince vızıltısı geliyordu kulaklarına. Öylece kalmış birbirlerinin gözlerinin içinde kaybolmuşlardı sanki.

Dakikalar geçiyordu ama ikisi de kıpırdamadan duruyorlardı. Gözlerini kaçırmadan öylece bakışıyorlardı. Sanki biri bir şey diyecek olsa ışık sönecek, hava aydınlanacak, etraftaki bina çirkinliği, çöpler, kirlenmiş çamurlanmış sokak kedileri ortaya çıkıverecekti.

Onlar geceyi devam ettiriyorlar, karanlığın altına saklanıyorlardı. Lambadan yayılan ışıksa onların bu gizemli havasını korumak ister gibi sadece kendini aydınlatıyordu.


Zamanı durdurmuş gibiydiler. Üçü de. Adam, kadın ve lamba. Nefesler tutulmuş bir şey olmasını bekler gibi. Belki birazdan üzerlerinde bir ufo belirecek ikisini de alıp götürecekti. Belki de o anda tepelerine beklenmedik bir bomba inecek dünya un ufak parçalara ayrılacaktı.

Fotoğrafpixabay.com

Hiç yorum yok: